Uzun kalın gövdeli ağaçlar, gölgesinde uzanan sevgililer, şehrin hemen içinde nefes almanın mümkün olduğu kocaman bir park, çocuklar cıvıl cıvıl oynuyor, etrafta piknik yapan aileler, almış gitmiş başını bir hezeyan bir huzur. En büyük derdin daha fazla mutlu olmak daha fazla özgürlük olduğu, suç oranının kuzey ülkelerinin bile altına indiği bir ülke. Sosyal güvenlik almış başını gitmiş, işsizlik oranı zaten çok düşük, işsiz de kalsan zaten maaşına yakın devlet yardımın var, aldığın tazminat da cabası, zaten işveren kazancını maksimize ederken işçisini de unutmuyor. Sokaklar tertemiz bal dök yala, trafik desen sakin en kalabalık şehir 4 milyon ülkede, gelişmişlik tüm coğrafyaya yayılmış, bir huzur almış başını gidiyor, ne fakir var ne evsiz, ne mutsuz var ne ümitsiz. Şehirler hızlı trenlerle birbirine bağlanmış, başkente Istanbul’dan varmak maksimum 3 saat, sokaklar cıvıl cıvıl, sosyal hayat çok canlı her şehirde nerdeyse her akşam bir kültür etkinliği, sinemalar, tiyatrolar, kafeler tıklım tıklım. Herkes birbirine çok saygılı, nezaket almış başını gitmiş, yarın ne olacağım derdi tasası yok. Okullar dünya çapında, yabancı öğrenci ilgisi tavan yapmış, nerdeyse dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında 200'den fazla Türk üniversitesi var. Her yıl yabancı öğrenciler buralarda eğitim alabilmek için birbiriyle yarışıyor. Sinema sektörü inanılmaz gelişmiş Cannes’da ve Hollywood’da sürekli ödüller alan yönetmen ve oyuncumuzdan geçilmiyor ortalık. Öyle gelişmişiz ki her konuda başka ülkelerden gelen insanlar iltica etmesin diye insanı usandırıcak şekilde vize uyguluyoruz çoğu ülkeye. Türkiye liglerinde oynamak hayal tüm yabancı oyuncular için. Ortalık Messi’den, Ronaldinho’dan, Kaka’dan geçilmiyor. Basketçiler sıraya girmiş NBA’dan buraya gelmek istiyor, liglerin yayın hakları milyar dolarları geçiyor, tüm Avrupa kanalları sırada bizi izleyebilmek için. Aşklar, sevgiler parayla ölçülmüyor burda bir doktor bir garsonla evlenebiliyor, sınıf ayrımı duygusu iyice azalmış insanlarda. Her ilden başarılı siyasetçiler, bilim adamları, sporcular, sanatçılar çıkıyor. Çoğu uluslararası organizasyon ülkemizde yapılır olmuş her dalda. Davos’un havası geçmiş artık Adıyaman Kahta’da yapılıyor Dünya Ekonomik Forumu. ATP Tour tenis turnuvasu bu yıl Van’da gerçekleşiyor, ayrıca Şampiyonlar Ligi finali Bayburt’ta bu sene. Şırnak film festivali olmuş Cannes’a rakip, tüm Avrupa’nın gözü orada festival haftası. Edirne’de silikon vadisi kurulmuş, Sivas’ta ağır sanayi dünya ile yarışıyor. Öyle bir araba üretiliyor ki Elazığ’da tüm dünyada kapış kapış gidiyor. Bebek ölüm oranı dünyada olabilecek en ideal oranda, yaşam süresi kadınlar için 97, erkekler için 96. Tıpta inanılmaz ilerlemişiz, sağlık hizmetleri de tamamen bedava eğitimde olduğu gibi. Televizyonlar düzgün insanlarla dolu bütün gün. Ne Seda Sayan kalmış ne Esra Ceyhan. Katiller dışlanıyor toplumdan öyle eskisi gibi Türkiye gurur duymuyor onlarla. Arkadan adam vurmak yok artık delikanlılık adamlık bilgiyle, kültürle ölçülüyor. Başbakanın üslubu değişmiş eskiden eser yok, ananı da al git demiyor, anneciğinizi de alırsanız beklerim inşallah efendim diye yaklaşıyor millete. Ülkede laiklik sorunu da yok türban sorunu da. İsteyen türbanını takıyor isteyen don atlet geziyor, ama kimse kimseye kardeşim sen şöylesin ben böyleyim demiyor. Öyle belediye çukurlarına düşüp ölen çocuklar nerde. Böyle bir şey olursa o belediye başkanı sabahına koltuğu bırakıp gidiyor. Derin devletten eser yok. Kimse senin benim verdiğim vergiyle gidip illegal iş çevirip, millete suikast düzenleyip buna kılıf olarak da vatan millet edebiyatı ile halkı kafalayamıyor, kafalamaya çalışsa da hukuk veriyor cezasını. Eskisi gibi AHİM’e giden davamız yok, bu konuda ilk 3'de olduğumuz günler geride kalmış. Polis, halkı ile inanılmaz uyumlu, herkese saygılı ve sempatik davranıyor. Bu arada suçlulara da göz açtırmıyor, öyle Taksim tecavüzleri olmuyor eskisi gibi yılbaşlarında, artık buraya eğlenmeye gelen abazanlardan eser yok ortada. Mafya tamamıyla tarihe karışmış öyle zorla güzellik olmuyor artık... Sonra şöyle bir gözümü açıyorum otobüs çok kalabalık, nerdeyse ineceğim durağa gelmişim, izin isteyip yanımda oturan kişiden kapıya doğru ilerliyorum. Düğmeye basar mısın diye rica ediyorum birisine. Adam hayatından bıkmış gıcık oluyor sanki benim icin zoraki düğmeye basıyor. Sonunda iniyorum otobüsten hava hafif yağmurlu, trafik tam bir keşmekeş, insanlar birbirine yabancı kimse kimsenin yüzüne bakmıyor bile.
Kaldırimdan karşıya geçiyorum yürürken alımlı kızlara laf atan erkekler, sürekli kornaya basan şoförler, nefes almakta zorlanılacak bir hava, yürürken bana omuz atıp sonra birader bi problem mi var diyen birisiyle karşılaşıyorum. Yok kardeş deyip devam ediyorum çünkü ne diyorsun sen desem adamın belinde bıçağı veya silahı olma ihtimali korkutuyor beni. Sonunda eve varıyorum, televizyonu açıp haberleri izliyorum, yine aynı konular ekranda yine türban, yine laiklik, yine çeteler ve derin devlet, Beşiktaş hala stoper bulamamış, Başbakan hala ona buna posta koyuyor, ekonomi hala kirilgan, terör devam ediyor aynı hızla, Seda Sayan hala ekranlarda, İbrahim Uzülmez Roberto Carlos’tan iyi olduğunu iddia ediyor hala. Hrant’ı öldürenler bulunmamış, hukuk yine işlemiyor ülkemde. Moralim bozulup televizyonu kapıyorum, yatağıma uzanıyorum ardından, gelecek korkusu var hala içimde. Okul bitince ne yaparım diye düşünüyorum, işsizlik ihtimali de canımı sıkıyor iyice. Sonra otobüsteki rüyam aklıma geliyor tekrar uyumak istiyorum, uyuyup gerçekten kaçmak istiyorum, biraz da hayalimde yaşamak. Hafifçe gözlerim kapanıyor tekrar ülkeme dönüyorum hayalimdeki, umudumdaki, hasret kaldığım, mutlu olduğum, kötülük olmayan mutluluklar ülkesine...
MZA